Her şirketin bir iletişim biçimi vardır. Ancak bazı markalar bunu bilinçli bir stratejiye dönüştürürken, bazıları ise rastlantılara bırakır. Oysa bir markayı inşa etmek, aslında bir karakter yaratmaktır. Bu şirket bir insan olsaydı nasıl biri olurdu? Hangi değerleri savunurdu? Ne söyler, nasıl davranırdı?
İşte biz tam da bu sorularla yola çıkıyoruz.
Marka iletişimini kurarken, öncelikle sağlam bir stratejik temel oluşturuyoruz. Bu temelin parçaları şunlardır:
Markanızı bir birey gibi düşünün. Bu bireyin ana ve yan karakter özelliklerini belirliyoruz. Rakipleriyle hangi yönlerden benzeşiyor, hangi yönleriyle ayrışıyor? Kökleri nedir, yani değişmez ilkeleri nelerdir? İşte bu sorulara yanıt vererek bir karakter inşa ediyoruz.
Bu karakter, sahaya çıktığında sadece hedef kitlesini değil; onun davranışlarını, karar alma süreçlerini ve ihtiyaç anlarını da biliyor. Her hedef kitle çemberine özel bir dili ve tavrı var. Girdiği kapıdan, kendine ait kelimelerle ve duruşla içeri giriyor. Kendisini marka karakteriyle ifade ediyor; rakipler arasında konumlanıyor ve fark yaratıyor.
O odadan çıktığında ise, geride marka özü kalıyor. Yani siz o odada olmasanız da, insanlar hakkınızda ne konuşsun istiyorsanız, biz onu planlıyoruz.
Markanız neden var? Hangi boşluğu dolduruyor? Topluma, sektöre, müşteriye ne sunuyor?
İşte tam da bu sorulara yanıt vererek, markanızı sadece bir iş değil; bir anlam haline getiriyoruz. Böylece pazarlama süreçlerinde elinizi güçlendiriyor, rekabette sürdürülebilir avantaj sağlıyoruz.
Bu süreçte gerektiğinde araştırma şirketleriyle iş birliği yaparak verileri analiz ediyor, içgörüler oluşturuyoruz. Çünkü teoride her şey güzel olabilir; ama pazarın gerçekliğiyle uyuşmayan fikirler sadece vakit kaybıdır.
Çünkü şirketinizde çalışan herkes, ömrünün önemli bir bölümünü bu yapı için harcıyor. Bu emeğin anlam kazanması, doğru anlatılması ve ortak bir dil oluşturulması şart. Rastlantılara değil, stratejiye ihtiyaç var. Herkesin aynı dili konuştuğu, aynı amaç etrafında buluştuğu bir yapı sizi başarıya taşır.
Çoğu zaman ajanslarla iş birliği yapıyorsunuz; fakat içeride tanımlanmış bir marka iletişimi olmadığı için, ajanslar kendi yorumlarıyla hareket ediyor. Sonuç? Hedeflediğiniz dünyadan uzaklaşan yaratıcı fikirler ve başarısız sonuçlar.
Veya yeni iş ortaklıkları kuruyorsunuz. Ancak ortak vizyon eksikse, süreç sadece paraya endeksleniyor. Sürdürülebilir bir ilişki değil, kısa vadeli bir kazanç arayışına dönüşüyor. Bu da zamanla yıpratıcı ve verimsiz oluyor.
Bir çocuğun gelişimi için nasıl özenle değerler inşa ediyorsanız, size bu hayatı sunan markanıza da aynı özeni göstermek gerek. Çünkü işlerimiz hayatlarımızdan bağımsız değil; aksine, onun en görünür yansımasıdır.
Strateji; bir firmanın pazar içerisindeki yerini bilinçli olarak seçmesidir. Ancak çoğu zaman fark etmeden markamızı büyütmeye çalışırken yalnızca “irileştiriyoruz.” Ve bu irileşme, hareket kabiliyetini azaltırken; profesyonelleşmenin de önünü tıkar.
Marka stratejisi, sadece büyümek için değil; doğru, esnek ve sürdürülebilir bir yapı kurmak için gereklidir. Özellikle Türkiye gibi ekonomik dalgalanmaların sık yaşandığı coğrafyalarda, stratejisi olmayan markaların ne kadar savunmasız kaldığını hepimiz deneyimliyoruz.
Unutmayalım: Bu markalar için ömrümüzü harcıyoruz. O zaman strateji, sadece bir zorunluluk değil, bir sorumluluktur.
Pazarı analiz etmeden strateji geliştirilemez. Bunun için akademik dünyadan gelen onlarca model var:
Ama biz biliyoruz ki; yöneticiler için bunlardan daha kritik olan şey, bu bilgilerin şirkete nasıl indirgeneceği ve çalışanlara nasıl yansıtılacağıdır.
Bu noktada Strateji Evi ve OGSM Modeli (Amaç, Hedef, Strateji, Ölçümleme) gibi yapılar devreye girer. Bu stratejileri masa başından çıkarıp; şirketin içine, ekiplerin gündelik hayatına nasıl entegre edeceğinizi planlamanız gerekir.
Strateji, rekabetin olduğu yerde anlam kazanır. Bu nedenle:
Evet, çoğu firma bu aşamada gözlerini devirebilir. Çünkü SWOT yıllarca “kutuları doldur ve geç” mantığıyla yapıldı. Oysa doğru bir SWOT’un olmazsa olmazı, TWOS Modeli ile eşleştirilmesidir.
Yani güçlü yönler nasıl bir fırsatla birleşerek aksiyona dönüşür? Zayıf yönler tehditlerle birleştiğinde nasıl bir risk oluşturur?
Burada operasyon cümleleri oluşturmak stratejiyi doğurur.
Her ürün, her zaman diliminde, her pazar koşulunda aynı değeri taşımaz. Bu yüzden:
BCG Matrisi ile ürünlerinizi “Yıldızlar, Soru İşaretleri, Nakit İnekler ve Köpekler” olarak sınıflandırıyoruz.
Ardından Bowman’ın Stratejik Saat Modeli ile ürününüzün pazardaki fiyat–değer konumunu analiz ediyoruz.
Bu iki model, ürün odaklı büyüme planları için pusulanız olur.
Marka stratejisi, bugün için değil yarın için yapılır. Planlı bir yapı, sizi ekonomik dalgalanmalardan, ani krizlerden ve odak kayıplarından korur. Stratejisi olmayan bir marka, yönü olmayan bir gemi gibidir. Bir yere varır belki ama orası hedeflenen yer olmayabilir. Biz CodeAd olarak, yalnızca bir strateji kurgulamaz; onu yaşanır, benimsenir ve uygulanabilir hale getiririz.
Metotların isimleri göz korkutmasın. Amacımız kavramsal ezber değil; stratejik farkındalık.
Bu nedenle strateji sahnesine; Maliyette Liderlik, Maliyet Odaklılık, Farklılaşma ve Odaklanma gibi temel konumlanmalarla giriş yapıyoruz.
Ve ardından klasik bir stratejik taktik devreye giriyor:
“Böl, parçala, yönet.”
Şirket içinde strateji oluştururken bazen kendi gücümüzü unutabiliyoruz. Ama şu gerçekle yüzleşmek gerekiyor:
Gerçek güç, sahip olduğumuz pazarlama bütçesidir.
Evet, hepimizin “daha iyi fikir” üretebileceğine dair inancı var. Bu güzel. Ama iş hayatı fikirlerden çok, o fikirleri hayata geçirecek güce odaklanır.
Tıpkı bir savaş gibi… Strateji de bir savaştır. Ne kadar askeriniz varsa, ne kadar donanımınız varsa, o kadar güçlü olursunuz.
Pazarlama dünyasında asker sayınız = bütçenizdir.
Elindekini korumaya çalışan markalar için. Genellikle lider markalarda görülür.
Pazarın hakimi olmak isteyen markalar için. Cesaret ve yatırım gerektiri
Rakibin zayıf noktalarına odaklanarak yapılan çevik hamleler.
Sınırlı kaynaklarla yaratıcı ve beklenmedik ataklar yapan markalar için.
Ve sonrasında karşımıza çıkan iki deniz:
Mavi Okyanus ve Kanlı (Kızıl) Okyanus.
Biri rekabetin olmadığı yepyeni fırsatlar yaratmak, diğeri ise herkesin birbirini parçaladığı alanlarda var olmaya çalışmak.
Artık stratejinin şirket içinde benimsenmesi gerekiyor. Çünkü bir strateji sadece PowerPoint sunumlarında kalıyorsa, aslında hiç yapılmamış demektir.
Bu noktada devreye Strateji Evi giriyor.
Örnek: Diş Macunu Markası
Diyelim ki yeni bir diş macunu markası pazara giriyor. Hedefi:
10 yılda Türkiye pazarında %15 pazar payı elde etmek.
Pazarı analiz ettiğinde yoğun rekabet görüyor ve bu nedenle kendine niş bir alan seçiyor:
Çocuklar.
Çünkü marka biliyor ki, çocuklukta başlayan marka sadakati, büyüyünce de devam eder. Ancak hedef kitleyle sınırlı kalmıyor, strateji cümlesini netleştiriyor:
“Diş fırçalamayı eğlenceli hale getirerek çocukların en sevdiği diş macunu markası olmak.”
İşte bu bir stratejidir.
Net. Anlaşılır. İlham verici.
Ve şirketin tüm birimlerinin anlayabileceği kadar yalın.
Çünkü biri sizi hiç duymadıysa, sizi satın alması mümkün değildir.
Pazarlamacının ilk hedefi her zaman marka bilinirliği olmalıdır.
İşte burada pazarlamadan ürün geliştirmeye geçiyoruz. Çünkü güçlü stratejiler, güçlü ürünlerle anlam kazanır.
Bu süreç, aynı zamanda eşsiz satış vaadini (USP) oluşturduğumuz kritik noktadır.
Son olarak ürünün müşteriye nasıl ulaşacağı planlanır.
Burada şu konulara odaklanıyoruz:
Strateji, sadece düşünceyle değil; harekete geçmeyle anlam kazanır.
Strateji yaşayan bir sistemdir. Ölçülür, izlenir, gerektiğinde yeniden yazılır.
Biz stratejiyi sadece bir yol haritası olarak görmüyoruz.
Bizim için strateji; markanızın kimliği, tavrı ve yarına taşıdığı anlamdır.
“Teknoloji” dediğimizde sadece cihazlardan ya da yazılımlardan bahsetmiyoruz.
Bizim için teknoloji; şirket içindeki verimliliği artıran sistemler ve pazarlamada kullanılan ölçülebilir araçlardır.
İyi kurgulanmış teknolojik altyapı, şirketin kas gücünü artırır. Sadece işleri kolaylaştırmaz, aynı zamanda stratejik kararların alınmasını sağlayan verileri üretir.
Bu teknolojilerin en kritiklerinden biri web sitemizdir.
Eskiden sadece “internette var olmak” için sahip olunan web siteleri, artık birer online iş yeri haline geldi.
Bir markanın ilk izlenimi genellikle web sitesi üzerinden oluşur.
Bir işletmeyi ilk kez duyduğumuzda hepimizin yaptığı şey aynı:
Google’a yazıp web sitesine bakmak.
Web siteniz, potansiyel müşterilerin sizi ilk yargıladığı yerdir. Ve ilk yargılar kolay değişmez.
Aynı zamanda:
Müşteri davranışlarına dair cookie verilerinizin doğrudan aktığı ana merkezdir.
Arama motorlarında görünür olmak istiyorsanız:
Trafiği dönüştürmek istiyorsanız
Reklamdan en yüksek geri dönüşü almak istiyorsanız
İlişkiyi sürdürmek istiyorsanız:
Bütçeyi doğru harcamak istiyorsanız
Hepsi bir binanın farklı katları gibi, ama aynı çatı altında çalışan bir yapı.
Yani; teknolojiler ayrışmaz, entegre olur.
Bazı firmalar için SEO %15’lik bir önceliğe sahiptir.
Başkaları için bu oran CRM’e kayar.
Ama nihayetinde hepsi aynı hedefe hizmet eder: pazarlama başarısı.
Yalnızca sosyal medyaya odaklanarak sürdürülebilir başarı beklemek, sadece vitrini düzenleyip dükkânın içine hiç bakmamaya benzer.
Bu yüzden, her pazarlama kolu gibi, teknoloji tarafı da bir bütün olarak düşünülmelidir.
Yaptığınız görüşmelerden sonra insanların sizi internette aradığını biliyoruz.
Web siteniz, sunumunuzun dijital karşılığıdır.
Ne kadar net, ne kadar güçlü bir izlenim yaratıyorsa; işte o kadar profesyonel görünürsünüz.
Tüm pazarlama kanallarınızı aynı hikâyeye hizmet edecek şekilde planladığınızda; işte o zaman stratejiyle teknoloji birleşmiş olur.
Günümüzün sürekli değişen dijital ortamına ayak uydurmak isteyen şirketler için çözümler sunuyoruz.
Üçevler Mah. Esra Sk. Polat Plaza Kat : 4 Daire : 15 -18 Nilüfer/BURSA
608 Anderson Ave, Cliffside Park 07010
New Jersey / United States